Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), “Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Hukuki Gereklilikler” başlığıyla Mülkiyeliler Birliği’nde bir çalışma atölyesi düzenledi. DEM Parti’nin TBMM’de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyeleri, Meclis Komisyonu Koordinasyon üyeleri ile Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin katıldığı çalışma atölyesinde, insan hakları hukuku ve çatışma çözümü, anayasa hukuku, ceza hukuku, idare hukuku, umut hakkı ve barış hakkı üzerine çalışmalar yapan akademisyenler ve uzman kişiler de yer alıyor.
“SÜRECİN DOĞASINA UYGUN BİR ŞEKİLDE YAPILMALIDIR”
Atölyenin açılış konuşmasını yapan DEM Parti İmralı Heyeti üyesi ve Şanlıurfa Milletvekili Mithat Sancar, sürecin barışa, demokratik topluma ve huzura evrilebilmesi için yapılması gerekenlerin olduğunu söyledi. Sancar, “Barış hükümetinin ilk adımı çatışmayı sonlandırmak. Çatışmayı sonlandıracak hukuksal düzenlemeleri yapmak, çatışmayı bitirmenin gereklerini yerine getirecek tedbirleri siyasal ve hukuksal zeminde almak. Burada şiddet siyaset denkleminin önem taşıdığını vurgulamak isterim. Bir sorun 100 yıldır devam ediyorsa 40 yıl aşkın bir süredir şiddetle iç içe geçmişse bu sorunu dönüştürmek için ciddi çalışmalar yapmak gerek. Öncelikle çatışmayı sonlandıracak yöntemler ve düzenlemeler titizlikle ele alınmalı ve sürecin doğasına uygun bir şekilde yapılmalıdır. Şiddet bitiyorsa yerine siyasetin geçmesi gerektiği bu alanda yapılan çalışmalarda sürekli vurgulanan çok önemli bir noktadır” dedi.
“ÇATIŞMANIN TEMELİNDE YATAN SORUNU ÇÖZECEK YOLLARI AÇMAK GEREKLİDİR”
Sancar, şiddet siyaset denkleminde şiddetin yerine siyasetin talepleri, silahla gerçekleştirme çabası yerine demokratik siyasetle hayata geçirme isteğinin ve çalışmasının öne çıkmasını gerektirdiğini belirterek “Barış hukukunun ikinci unsuru çatışmayı doğuran sorunu çözmeye yönelik yöntemler geliştirmek ve düzenlemeler yapmak çünkü çatışma kendiliğinden doğmaz. Temelinde sorunlar vardır. Çatışmayı yaratan sebepler mümkündür. Çatışmayı bitirme konusunda sağlam bir yol oluşturmak için çatışmanın temelinde yatan sorunu da çözecek yolları açmak gereklidir. Biz bu soruna açıkça tabii ki Kürt sorunu diyoruz. Bazıları bunu böyle adlandırmak istemeyebilir ama meselenin gerçeği budur” diye konuştu.
“HUKUKSAL GÜVENCELER OLUŞTUKÇA SÜRECE GÜVEN DE ARTAR”
Kürt sorununun bu çatışmanın kaynağı olduğu konusunda doğrudan, dolaylı, açık, örtük neredeyse geniş bir fikir birliği olduğunu ifade eden Sancar, şunları kaydetti:
“Barış hukukunun üçüncü boyutu, bu iki aşamayı bütünsel barışa dönüştürecek ve kalıcı hale getirecek çalışmaları yürütmek, düzenlemeleri yapmak, tedbirleri almaktır. Bunun da temelinde demokratikleşme ya da demokratik toplumun inşası yer alır. Bu üç aşamanın, bu üç unsurun da -ki bunlara başkaları eklenebilir- hukuk ve demokrasi bu üç unsurun birbiriyle bütünleşmiş önemli boyutlarıdır. Vazgeçilmez boyutlardır. Hukuksal güvenceler oluştukça sürece güven de artar. Sadece beyan ve sözlü taahhütlerle toplumda güveni büyütmek ya da geliştirmek mümkün olmaz. Güvenin temeli güvencelere hatta demokrasi konusunda ciddi bir plan bir program hazırlayıp bunu hayata geçirmektir. Hem toplumsal katılımı büyütür hem süreci farklı toplum kesimlerinin sahiplenmesini sağlar. Aynı zamanda itirazları, kaygıları ve tereddütleri gidermeye de büyük ölçüde yardımcı olur. O nedenle bu çerçevede de çalışmalar yürütmek sürecin ve barış hukukunun bir parçasıdır. Daha doğrusu bütün bunları içeren bir barış planına ihtiyacımız var.
“SOMUT VE DOĞRUDAN ÇALIŞMALAR YAPMASINA ACİL İHTİYAÇ VAR”
Meclis’te yürütülen çalışmalar bu açıdan değerlidir. Komisyonun varlığı, katılımı teşvik etmekte toplumla iletişimi ve sürecin toplumda kabul görmesine katkı sunmaktadır. Bu katkı önemlidir, ciddidir. Ancak Komisyonun bu işlevini gerçek anlamda sürdürebilmesi için barış planı ve barış hukuku üzerinde de somut ve doğrudan çalışmalar yapmasına acil ihtiyaç vardır. Bir sorunu çözmenin sadece siyasal alanda değil kişisel ilişkilerde toplumsal meselelerde de bir sorunu çözmenin en önemli gereği o sorunun adını koymaktır. Adını koymadığınız zaman neyin nasıl çözeceğiniz konusunda da bir karmaşa yaratırsınız. ‘Bir çatışma var mı? Yok mu?’ sorusuna doğrudan adını koyarak cevap vermek gerekiyor. Evet, bir çatışma var ve bazı kesimler bu çatışmanın savaş olarak adlandırılması kabul etmiyor olabilirler. Bu gerekli de değildir. Çünkü barışın karşıtı yeni çalışmalarda, son 30-40 yıllık çalışmalarda ısrarla vurgulandığı üzere barışın karşıt kavramı savaş değil şiddettir. Parlamento bu sürecin canevi işlevini görmelidir. Elbette aynı zamanda toplumun bütün kesimlerinin de burada rol oynayacağı yöntemlerin geliştirilmesi. Bu çalıştayda adını koyarak ilerleme ekseninde tartışmalar yürütmeyi hedeflemiştik. Mesela çatışmayı sonlandırdığınızda ne olacak?
“ENTEGRASYON GİBİ KİLİT BİR KAVRAMLA MÜMKÜN OLACAKTIR”